İslam'ın Altın Çağını Anlamak

Bir kaç ay önce İslam’ın Altın Çağ’ı diye geçen, 8. ve 14. yüzyıllar arasına denk gelen, bazılarının 15. yüzyıl’a kadar uzattığı bu dönemi özellikle bilim tarihi açısından anlama derdine düştüm. Celal Şengör’ün bazı TV yayınları(İlber Ortaylı ve Ahmet Arslan ile birlikte) ve Bilgiyle Sohbet kitabı bu konudaki merakımı uyandırdı diyebilirim.

Temel olarak anlamak istediğim şey o altın çağ’ın nasıl inşa olduğu ve nasıl sona erdiği. Bugün geldiğimiz noktada, modern çağlarda, İslam aleminin bu konudaki ezikliğinin, geri kalmışlığının nedenlerini bir nebze de olsa anlamak istiyorum çünkü bunun İslam’ın doğrudan kendisiyle(en azından benim anladığım İslam’ın) coğrafya, ırk gibi konular ile ilgisi olduğunu düşünmüyorum.

Bir başka neden, İslam’ın bu dönemi hakkında detaylı bilgiye veya meraka sahip insan sayısı sanki çok az, akademik çalışmalar dışında özellikle. Bir çok insanda sanki bugün bildiğimiz her türlü bilimsel gelişmenin Batı dünyası tarafından sıfırdan bugünlere getirildiği gibi bir algı var gibi hissediyorum. Batı dünyasının karanlık Ortaçağı sanki tüm dünyanın karanlık Ortaçağıymış, antik Yunan’dan ve Roma’dan sonraki nerdeyse 1000 yıllık dönemde hiçbir bilimsel gelişme olmamış gibi. Belki öyle anlatılmak isteniyor veya sormayana kimse anlatmıyor. Bu benim kısa sürede oluşan algım, tamamen yanlış da olabilir, ben detaylı bilmediğim ve merak etmediğim için öyle olduğunu da zannediyor olabilirim.

Bu soruların cevabını bulmak kolay gibi görünmekle beraber işin içine girdiğinizde çok da kolay bir soru olmadığını, hatta üzerinde uzmanların görüş birliğine vardıkları tam bir cevabının da olmadığını görüyorsunuz. Tabi bu beklediğiniz cevabın derinliğine göre de değişebilir. Belki birisi size 5-10 dakika içinde de bunu özetleyebilir.

İslam Bilim tarihi profesörü Fuat Sezgin ile Sefer Turan’ın yapmış olduğu söyleşinin kitabı olan “Bilim Tarihi Sohbetleri”‘de “Müslümanlar Neden Geriledi?” sorusu Fuat Sezgin’e de soruluyor. Fuat Sezgin meselenin çok zor ve karmaşık olduğunu söyleyip bu konu üzerinde yapılmış, büyük oryantalistlerin katıldığı 2 konferans’dan bahsediyor, ancak cevabını veremediler diyor. Daha sonra medeniyetlerin yaşam döngüsünden basedip, temel sorumlunun İslam dininin kendisinin olmadığının altını çiziyor.

Daha önceleri de arkadaşlar arasında yüzeysel olarak tartıştığımız bir konuydu ancak genelde tartışma çok da tatmin edici olmayan yüzeysel çıkarımlar ile sona ererdi. Moğol istilası, dini hayatta ortaya çıkan karmaşalar ve farklı akımların neticesinde bazı İslam alimlerinin İslam dinini koruma adına aldığı yeni içtihatlara dinin kapatılması kararı ana sebeb olarak görülürdü. Bu sebeblerden birisi olabilir ancak bunu tek sebeb olarak kabul etmek çok anlamlı gelmiyor çünkü birinin içtihat’ı kapattım demesi her şey’in sonu olmasa gerek. Yine bir sebeb olmak ile birlikte daha önceki bilimsel araştırmaların sebebi de salt dini içtihatlar olmasa gerek.

Günümüzdeki az gelişmiş toplumların nedenleri hakkında Daron Acemoğlu ve James A. Robinson’un Ulusların Düşüşü kitabı beni epey aydınlatmıştı, belki aynı parametreler İslam’ın 8. yüzyıl ve 15. yüzyıl arası dönemi için de geçerlidir. Öyleyse bile oraya giden ana sebebleri öğrenecek olmayı umut ediyorum.

Ben biraz daha öncesi ve sonrasıyla daha derinden bu işin özünü anlamak istiyorum. Bir okuma mantığı ve listesi geliştirmek istiyorum, bu liste şuan sürekli değişiyor ancak temel olarak odaklanmak istediğim konular; ilk çağ felsefe tarihi, ilk çağ bilim tarihi, İslam’ın 15. yüzyıla kadar olan siyasi, dini, felsefi ve bilimsel tarihi.

Okuduğum, okumaya devam ettiğim, listemde olan bazı isimler; Karl Popper, Aydın Sayılı, Fuat Sezgin, Ahmet Arslan, Hasan Aydın, Will Durant, Marshall G. S. Hodgson, H. A. R. Gibb, Louis Massignon, Vasilij Viladimiroviç Barthold, Ignatij Julianovič KRAČKOVSKIJ, Alev Alatlı.

Bu kişiler hakkında yazılan yazıları da araştırıyorum, bakış açıları çok farklı olabiliyor, özellikle oryantalist olarak bilinen yabancı insanlardan bazılarının ön yargıları çok fazla ön plana çıkabiliyor.

Felsefe yazılarını anlamak çok kolay değil özellikle soyut konularda söylenenleri veya aslında somut olan ancak soyut olarak filozofların üzerinde kafa yordukları, mesela madde, varlık gibi konularda. Ancak felsefe tarihinin anlaşılması bilim tarihini anlamak için elzem diye düşünüyorum, çünkü her şey merak etmekle ve düşünmekle başlıyor sonra onların pratik hayata yansımaları oluyor zaman içerisinde.

Felsefe tarihini okuyarak tarihsel süreçte insanların hangi konular üzerinde kafa yorduklarını, düşündüklerini görme imkanı oluyor. Bu da sonrakilerin bulduğu, ortaya attığı pratik veya soyut fikirlerin, icatların, keşiflerin arka planını, geçmişini bilmek anlamında bence önemli. Bir de eski filozofların çoğunluğu polymath(dilimizde geçmişte Hezârfen olarak kullanılmış daha güncel bir karşılığı var mı bilmiyorum) yani bir çok farklı alan üzerinde düşünmüşler üretmişler, bir kişinin felsefe, fizik, matematik, astroloji, tıp gibi alanların hepsinde çalışması gibi. Aristoteles, Platon gibi herkesçe bilinen filozofların yaklaşık 2500 yıl önce hangi konular üzerinde düşündüklerini ve onların günümüze yansımasını, günümüzdeki gerçekliklerini, insan tabiatının bazı konularda hiç değişmemiş olduğunu veya medeniyetin 2500 yılda olması gerektiğinden çok daha az gelişmiş olduğunu görmek gerçekten enterasan.

Becerebilirsem bu konularda okuduklarımı, anladıklarımı bu blog’da paylaşmak istiyorum, hem kendi anladığımı sorgulamak, gözden geçirmek hem de daha çok kişiyle paylaşmak adına.

Comments

comments powered by Disqus