Gertrude Bell'in Hayatı Bize Ne Katabilir?

Gertrude Margaret Lowthian Bell, “Ortadoğu’da İngiliz ajanlığı yapan kadın arkeolog ve sanat tarihçisi.”, İslam Ansiklopedisindeki ilgili başlığın açıklaması bu şekilde. Bu tanımlama gayet doğru olmak ile birlikte muhtemelen bizim kültürümüzdeki Bell’in tanımını da güçlü bir şekilde ifade ediyor. Osmanlının Ortadoğudaki topraklarının parçalanmasına katkıda bulunan, önemli, etkili İngiliz figürlerlerden birisi.

Bell, T.E. Lawrence kadar popüler değil, Bell’in adını daha önce duydum mu hatırlamıyorum, bir kaç ay önce Bell’in hayatını anlatan filmlerden birisi olan Queen of Desert‘i görmüştüm ve fragmanını izlemiştim ancak filmi izleme konusunda çok fazla merakım uyanmamıştı. Bir kaç gün önce İskender Pala’nın Ankara Palas Buluşmaları isimli bir oluşumdaki “Kültür ve Medeniyet” isimli konuşmasını dinliyordum, İskender Pala Irak ile ilgili bazı konulara değinirken; Birinci Dünya Savaşı sonrasında Irak’da bir devlet ve millet oluşturmaya çalışan, cetvelle Irak’ın sınırlarını belirleyen, Irak müzesini kuran Gertrude Bell’den bahsedince bu kadının kim olduğuna dair merakım uyandı.

Bell, 1909 yılı, muhtemelen Babil, Irak. Newcastle University arşivi.

Bell, 1909 yılı, muhtemelen Babil, Irak. Newcastle University arşivi.

Bell’in detaylı biyografisi ile ilgili Türkçe ve yabancı dillerde kaynaklar bulunuyor. Bell’in Osmanlılara ve Türklere karşı olan yıkıcı faaliyetleri veya bu faaliyetlere katkısı, Ortadoğu’nun siyasi olarak bugünkü kaotik haline gelmesine olan olumsuz katkıları, Ortadoğunun her türlü maddi/manevi kaynaklarının İngilizler ve diğer emperyalistler tarafından sömürülmesine olan katkısı sebebiyle ona sadece bir nefret öğesi olarak bakmak bence bize çok fazla bir şey katmayabilir. Hatta bu kadar nefret negatif olarak da bizim kültürümüze yansıyabilir, Gertrude Bell olduğundan daha da fazla yüceltilir ve “Osmanlı imparatorluğunu tek başına yenen kadın” gibi lanse edilmeye başlanır. Öteyandan daha yumuşak bir şekilde tarihsel bir bilinç öğesi olarak bakmak bize tarihsel bir farkındalık ve bilinç katabilir hatta katmalıdır. Ancak Bell’in biyografisi üzerinde düşünmek bize bireysel anlamda çok daha fazla sürdürelebilir şeyler katabilir diye düşünüyorum.

Gelin İngilizce Wikipedia’dan aldığım aşağıdaki tanıma bir bakalım:

English writer, traveller, political officer, administrator, and archaeologist who explored, mapped, and became highly influential to British imperial policy-making due to her knowledge and contacts, built up through extensive travels in Greater Syria, Mesopotamia, Asia Minor, and Arabia. Along with T. E. Lawrence, Bell helped support the Hashemite dynasties in what is today Jordan as well as in Iraq.

Türkçeye aşağıdaki gibi çevirebiliriz çünkü ilgili Wikipedia sayfasının Türkçe versiyonu aynı tanımı içermiyor:

Büyük Suriye, Mezopotamya, Küçük Asya ve Arabistan’daki kapsamlı seyahatlerle inşa ettiği bilgisi ve bağlantıları sayesinde İngiliz imparatorluk politikalarının bölgede nasıl etkili olabileceğini araştıran, bölgeyi haritalayan ve son derece etkili hale gelen İngiliz yazar, gezgin, siyasi memur, yönetici ve arkeolog. Bell, T.E. Lawrence ile birlikte bugün Ürdün’de ve Irak’ta Haşimi hanedanlarının desteklenmesine yardımcı oldu.

Yaklaşık olarak on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısı ile yirminci yüzyılın ilk çeyreğinde(1868-1926) yaşamış bir kadından bahsediyoruz. Kadın haklarının, eşitliğinin sadece Ortadoğu değil dünyanın hiç bir yerinde çok da iyi olmadığı zaman dilimlerinden bahsediyoruz. Ve bu kadın’ın çalıştığı, gezdiği bölge Birinci Dünya Savaşı öncesindeki, sırasındaki ve sonrasıdaki Ortadoğu ve Anadolu çoğrafyası. Bu bölgeler o zaman bugünkünden daha mı fazla güvenliydi, emin değilim. Bedevi Arab kabileleri arasında dolaşan, çöllerde seyahat eden bir kadın. Sadece gezmek de değil; İngiliz politikalarına yön veren, devletlerin, devlet sınırlarının ve Krallar’ın belirlenmesinde aktif rol oynayan bir kadın.

Bazı yazılar sanki tüm bunlar İngiliz ajanlığının getirdiği sorumluluklarmış gibi yansıtılıyor. Bazı yazılarda Bell, Oxford’dan birincilikle mezun olur olmaz İngiliz istihbaratı tarafından işe alındı şeklinde yazılıyor. Olabilir, ancak bunların olduğuna dair görebildiğim kadarıyla bir kanıt yok.

Bana daha mantıklı gelen çıkarım ise şu; Öncelikle Bell varlıklı ve saygın bir aileden geliyor, dolayısı ile maddi bir çıkar peşinde koştuğunu zannetmiyorum. Düşünsenize babanız zengin bir sanayici ve siz Ortadoğu coğrafyasında, at ve deve sırtında, dağlarda ve çöllerde geziyorsunuz. Temel faktör Bell’in bir şeyleri bilmeye, öğrenmeye ve anlamaya karşı müthiş bir arzusu ve enerjisi var. Macera’yı ve heyecanı seviyor(aynı zamanda bir dağcı kendisi). Cesur ve gözü kara. İnsanlar ile nasıl iletişim kuracağını çok iyi biliyor. Arablara ve bölge tarihine karşı bir ilgi duyuyor ve bunun üzerinde çalışıyor; çok geziyor, çok fazla insan ile tanışıyor, çok okuyor, iyi bağlantılar kuruyor.

Ve bu bilgi ve birikim bir noktada İngiliz çıkarları ile birleşiyor ve ona da hizmet ediyor. Dolayısı ile sırf bir istihbarat elemanı, Osmanlı düşmanlığı vs gibi motivasyonlar ile Bell’in yaptığının yapılabileceğini ben sanmıyorum. Diyelim ki öyle olsun, bu yapılan şeyin niteliğini değiştirmiyor, yine ortada çok sıradışı bir başarı(her ne kadar bizim tarihimize negatif yansımış olsa bile) var.

Velhasılıkelam, Bell’in yaşadığı dönemde yapabildikleri beni epey etkiledi ve düşündürdü diyebilirim. Dolayısı ile ben bir birey olarak bu kadının hayatını çok yüzeysel bilmek ile birlikte, bu hayattan bana bir şey çıkar mı, kendime ne katabilirim diye faydacı bir bakış açısıyla baktığımda; merak, cesaret, arzu, enerji, irade, sabır, çalışkanlık, bilgi, sosyal farkındalık, empati gibi bir çok şey buluyorum. İnsan istediğinde ve bu isteğinin peşinde yılmadan çalıştığında neler yapabiliyor’a benim için güzel bir örnek oldu. Bell’in kendi yazdığı şeyleri okumadım henüz, mektupları, günlüğü ve kitapları var, ancak bazılarını okumak için gerekli motivasyonu aldığımı söyleyebilirim.

Bell’in ölümündeki bir faktörün de yalnızlığın sebeb olduğu depresyon olduğu söyleniyor, bu da çok ironik geldi bana, dünyadaki ilk yalnızlık bakanlığını bir kaç yıl önce kuran İngiltere belki bu işe el atmakda çok geç kalmıştır.

Kaynaklar

Comments

comments powered by Disqus