Moby Dick, Herman Melville

Çok enterasan geldi kitap bana özellikle yazıldığı 1850 yılını düşününce. Sevdiğim bir tarzı var, masal tarafı var ancak sanki bir gerçek, güçlü bir mesaj var burada hissiyatı veren yerler var ve bu sizi sürekli düşünmeye sevkediyor, başı sonu belli bir macera hissi vermiyor.

Ama Moby Dick’de anlatılmak istenen şudur da diyemem, bir çok şey söyleyebilirim ama bu bir cümlelik, kitabın özü budur olamaz. Ama nedense Orhan Pamuk’un Saf ve Düşenceli Romancı’da söylediklerinden ve Mina Urgan’ın önsözünden böyle bir şey çıkmalı, bir cümle olmalı tüm kitabı özetleyen diye bir hisse kapıldım. Mina Urgan’ın önsözü nedense yanlış geldi bana, yani yanlış derken önsöz yerine son söz olmasını tercih ederdim.

Pamuk anlattığı konu ile anlatmak istediği konu arasında Moby Dick’de bir fark olduğunu ve bu şekilde yazabilmenin yazarın gücünü temsil ettiğini söylüyor.

Kitap’da aklımda kalan dikkatimi çeken, düşündürmeye sevk eden şeyleri yazmaya çalışayım.

Ishmael ile Queequeng’in arkadaşlıklarının başlaması. Put’a tapan, yamyam, vahşi, dinsiz, her yeri dövmeli, mumyalanmış insan kellesi satan bir adamla aynı yatakta yatmak ve sonra onun içinde bir değer görmek, hemen çok yakın arkadaş olmaları, sevgi ile aynı yatağı paylaşmaları, Queequeng’in Ishmael’e parasının yarısını ve kelleyi vermesi vs. Burada Ishmael’in insana karşı ön yargılarını kırmasına şahit oluyoruz, o adamında bir Hıristiyan kadar değerli olabileceğini hatta daha değerli olabileceğini düşünüyor, buna ikna oluyor ve bunda yanılmıyor. Queequeng’in denize düşen insanları kendi hayatını tehlikeye atarak kurtarması olayları var mesela. Neden? Neden bir vahşi çok da umrunda olmayabilecek başka bir insanın canını umursasın ki, hem de o kadar tehlikeli bir durumda, cesaret gösterisi mi yoksa sadece insaniyetten kaynaklı bir his mi?

Quaker tarikatına bağlı gemi sahiplerinin davranışları, cimrilikleri dikkati çekiyor.

Pejmürde Elijah’ın olayını hiç anlamadım.

Ve sonra gemi yolculuğu başlıyor. Bu yolculuk sanki tüm Dünyanın yolculuğu gibi, gemide çok farklı ırklardan insanlar var, farklı adalardan sözde vahşiler, Hintli, Tahitili, Afrikalı, Parsi ve Amerikalılar. Günlük yaşamları hayatlarını sürdürebilmek için balina avlamak ve yağlarını eritip ambarlarda depolamak, ama başlarındaki adamın başka hesapları var, 40 yıldır denizlerde yaşayan bu adamın bir derdi var, bir şeyler olmuş, bir şeyler kopmuş içinde, bir şeye takılmış ve ordan kurtulamamış, sanki delirmiş gibi, tek bacağını kaybetmiş ama sanki derdi onun hesabını görmek değil tüm dünyanın kötülüklerinin hesabını görmek gibi gözünde büyümüş: Bacağını koparan o Beyaz Balina’yı, yani Moby Dick’i öldürmek. Bunun kendinin kimsenin engel olamayacağı bir alın yazısı, kaderi olarak görüyor. Dünyadaki her şeyden ve Tanrı’dan umudu kesmiş, sadece o var, kimseye, hiç bir araca muhtaç değilmiş gibi, kendi yapabileceği her şeyi kendisi yapmak istiyor. Ahab, bir insan değil tamamen bir hırs, intikam, acı, tutku karışımı anlatılmaz, anlaşılmaz bir şey olmuş.

Gemide farklı duyguları, karakterleri temsil eden insanlar var. Starbuck daha mantıklı hareket etmeye çalışan, yaptığı işe ile karşılaştırıldığında mantıklı, dengeli olmaya çalışan, bu çerçevede yapması gerekenleri yapmaya çalışan bir insan. Stubb daha vurdumduymaz, daha heyecan peşinde koşan bir tipe benziyor. Flask ise daha kaba saba bir tip gibi.

Hristiyanlık, İncil, peygamber kıssaları kitapta epey geçen konulardan.

Felsefe ile ilgili vurgular var. İnsanların bal kovanının içine düşüp de tatlı tatlı ölmeleri ile Platon’un kafasının içine düşüp de tatlı tatlı ölmeleri gibi bir benzetme geçiyor.

İstanbul, Türk, Osmanlı da kitapta bazı yerlerde anılıyor. Melville’in İstanbul’u görmüşlüğü varmış, Kudüs seyahatinde sanırım ancak onda çok iyi bir izlenim bırakmamış İstanbul’un sokakları, evleri, sanki her evde birisi kendisini asıyormuş gibi demiş…

Bilgi ile ilgili konu tabiki balinalar ve balina avı, bu konuda epey detay var, balinaların türlerinden, fizyolojilerinden, iç yapılarından, davranışlarından epey bahsediliyor bilimsel bir havada. Yer yer bir ansiklopedi gibi bu anlamda.

Ne verdi bana Moby Dick: İnsan ruhunun dalgalanmaları, insanın kendi kaderini çizmesi, kendi sonunu kendinin getirmesi, herkesin renginden, ırkından, inançlarından önce insan olması, bunlar ile insanın iyiliği, temizliği, cesareti arasında her zaman bire bir bağlantı olamayacağı.

Kitapta bir olay anlatılırken ordan insan’a dair benzer bir durumun tespit edilmesi genelde can alıcı noktalar, buraları okuduğunuzda durup bir düşünüyorsunuz.

Kitapdaki farklı hissiyatlar veren biçimler de enterasan. Ishmael anlatıcı ancak bir süre sonra sadece kendi gördüklerini değil, üçüncü şahıs anlatıcı gibi görmediği diğer insanların davranışlarını da, düşüncelerini de anlatmaya başlıyor. Bazen tiyatro havasına dönüyor, bazen şiir, bazen ansiklopedi, bazen roman.

Comments

comments powered by Disqus